Avrupa Halkları da Ortadoğu'nun Birleşmesini İster

 

 

Sivrisinekleri öldürmekle uğraşmak yerine, bataklığı kurutmak gerek. Sivrisinekleri ne kadar çok öldürürseniz öldürün, bataklığı kurutmadığınız sürece sivrisinekler var olmaya devam edecektir.
Ortadoğu’nun bir bölümü ne yazık ki bataklık ve DAEŞ (IŞİD) başta olmak üzere birçok terör örgütü denilebilecek sivrisineği üretiyor. Ve bu sivrisineğin herkese zararı var. Ortadoğu’da düzen ve istikrar sağlanmadığı sürece özellikle DAEŞ ve diğer terör örgütlerinin dünyaya verdiği zarar daha da büyüyecektir.
Ortadoğu kökenli terör örgütleri, sadece Ortadoğu’da saldırılar düzenlemiyor. Artık Avrupa’da da çok kanlı terör eylemleri gerçekleştiriyorlar. 2015 ve 2016 yılında Avrupa’da yapılan terör saldırılarında birçok kişi hayatını kaybetti ve yaralandı. Avrupa’da Ortadoğu kaynaklı düzenlenen terör saldırılarının belli başlılarını ele alırsak;
7 Ocak 2015 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te Charlie Hebdo dergisine bir saldırı düzenlendi. Saldırıda 12 kişi öldü. Saldırı, El-Kaide’nin Yemen Kolu tarafından gerçekleştirildi.
13 Kasım 2015 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te Petit Cambodge, Le Carillon, Bataclan Tiyatrosu, La Casa Nostra, Rue de Charonne ve Fransa Stadyumu’na silahlı ve bombalı saldırılar düzenlendi. Saldırılarda 132 kişi öldü. Saldırı, DAEŞ tarafından gerçekleştirildi.
Bu saldırıların dışında hem Fransa’da hem de diğer bazı Avrupa ülkelerinde daha küçük çaplı saldırılar düzenlendi ve önümüzdeki günlerde de düzenlenmeye devam edecektir.
Aslında saldırıların faturası çok daha büyük olacaktı. Birçok saldırı, planlanma aşamasında, gerçekleştirilmeden önlendi ve daha büyük kayıpların önüne geçildi.
Avrupa’da yaşanan bu saldırılar, Avrupa insanını büyük bir korkuya ve tedirginliğe sevk etti. Avrupa’da saldırı olasılığı bulunan birçok şehirde insanlar günlerce sokağa çıkamadı. Sokağa çıkmak zorunda kalanlar da, korku ve panik halinde gezdiler.
Ortadoğu’da yaşanan olaylar, Avrupa insanı için, gazetede yer alan bir haber manşetinden ibaretti. Ortadoğu’da ölen, sakat kalan insanların sayısı, Avrupa insanı için sadece istatistikî bir bilgi niteliğindeydi. “Bu gün şu kadar insan öldü”, “Bu ay şu kadar insan hayatını kaybetti”, “Bu haftaki saldırılarda şu kadar insan katledildi”, “Bugünkü terör eyleminde şu kadar insan yaşamını yitirdi”, “Bu yıl yapılan hava bombardımanlarında şu kadar can kaybı yaşandı”, “Dünkü bombalı saldırıda şu kadar insan can verdi”, “Bu yılın terör bilançosu; şu kadar masum insan hayatı”, “Geçen ayki çatışmalar şu kadar insanın hayatına mal oldu”, “Ortadoğu’da yaşanan olaylarda ölü sayısı her geçen gün artıyor” ve benzeri yüzlerce haber, Avrupa insanının her gün okuyup geçtiği bir haber başlığıydı.
Avrupa insanı için bu genellemeyi yaparken, yüzde yüz tüm Avrupa insanını kastetmek, sayıları oldukça az olsa da bir takım Avrupa insanına haksızlık olur. Çünkü Ortadoğu’daki gözyaşı ve kanı gerçekten önemseyen insanlar da var Avrupa’da. Ama ne yazık ki azınlıktalar.
Avrupa’nın göbeğinde silahlar ateşlenince, bombalar patlayınca, Avrupa insanı şiddeti çok yakından müşahede etti. Artık sadece Ortadoğu insanının kanı akmıyordu. Artık Avrupa insanının da kanı akmaya başlamıştı. Avrupa insanı şoke olmuştu. Çok uzaklarda yaşanan bir şiddeti, bu kadar yakından hissetmek Avrupa insanını şaşkına çevirmişti. Ölüm sadece Ortadoğu’da kol gezmiyordu. Ölüm artık Avrupa’da da kol gezmeye başlamıştı. Avrupa insanı, bundan böyle sürekli terör saldırısı korkusuyla yaşayacaktı. Avrupa insanının hiç alışık olmadığı bu durum, hayatlarını allak bullak ediyor, psikolojilerini alt üst ediyordu. Sürekli tedirgin olmak, hep diken üstünde oturmak Avrupa insanına uygun bir şey değildi.
Avrupa insanı için tek sorun, Ortadoğu kaynaklı terör değildi. Aynı zamanda Ortadoğu kaynaklı mülteci sorunu da son zamanlarda oldukça artmıştı. Yıllardır sadece televizyonda, gazetede veya internette gördükleri insanlar artık yanı başlarındaydı. Avrupa şehirlerinin sokaklarında Suriyeli mülteciler dolaşıyordu. Sayıları her geçen gün artan mülteciler, Avrupa insanının canını sıkmaya başlamıştı. Ortadoğu’dan Avrupa’ya yoğun bir göç dalgası yaşanıyordu ve her gün daha çok Ortadoğu insanı Avrupa’ya ayak basıyordu. Avrupa Devletleri, bu göçü durdurmak için büyük bir çaba sarf etmelerine rağmen, sınır kapıları mültecilerle dolup taşıyordu. İlk başlarda önemsemedikleri ya da görmezden geldikleri mülteci sorunu, Avrupa’nın en önemli gündem maddesi haline gelmişti. Avrupa, mültecileri kapıdan kovuyor, ancak mülteciler bacadan girmeye devam ediyordu. Mültecilerin ölümü göze alarak çıktıkları Avrupa yolculuğundan geri dönmeleri mümkün değildi. Ortadoğu insanı, gemileri yakarak Avrupa’ya ayak basıyordu. Ya Avrupa’da yeni bir hayat kuracaklardı kendilerine ya da ölüp gideceklerdi bu topraklarda. Mülteciler için bu bir varoluş mücadelesiydi.
Çoğunluğunu Suriye’deki iç savaştan kaçanların oluşturduğu mültecilerin içinde birçok Ortadoğu devletinin vatandaşı vardı. Her birinin kendine göre bir kaçış sebebi vardı; ancak hepsinin ortak düşüncesi; Ortadoğu’nun birçok yerinin, yaşanamayacak bir durumda olduğu gerçeğiydi. Üstelik daha da vahimi, şu an nispeten iyi durumda olan yerlerin dahi yakın bir zamanda kötüleşme ihtimalinin olmasıydı. Bu kötümser tablo, insanları ilk yakaladıkları fırsatta Ortadoğu’dan kaçmaya itiyordu. Ve sonuç olarak; milyonlarca insan Avrupa kapılarındaydı.
Avrupa’nın göbeğinde gerçekleştirilen kanlı terörist saldırılar ve yaşanan yoğun mülteci akını sonrasında Avrupa insanı, Ortadoğu gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğinin farkına vardı. Ortadoğu’daki sorunları önemsememekle veya göz ardı etmekle hiçbir sonuca varamayacağını anlamaya başladı. Ortadoğu gerçeği, gün geçtikçe büyüyen bir sorunlar yumağı olarak Avrupa’yı daha da tesiri altına alacağa benziyordu. Alınan bütün tedbirlere rağmen Avrupa’ya sızan teröristler, Avrupa’yı kana bulamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Tedbirler daha fazla arttırılabilirdi; lakin terörizmin önüne yüzde yüz geçilmesi mümkün olamazdı. Belki olası birçok terör saldırısı engellenebilirdi; ama risk daima var olacaktı. Bu da her zaman korkunun var olacağı anlamına geliyordu.
Terörizmi bitirmek için terörle mücadele etmek yeterli değildi. Bu, terörizmden korunmak için gerekliydi. Ancak terörü kalıcı olarak bitirmek için, terörizmin kaynağını yok etmek gerekliydi. Avrupa insanına bunca acıyı yaşatan terörün kaynağı Ortadoğu’ydu. Ortadoğu’daki düzensizlik, başı boşluk, istikrarsızlık ve otorite boşluğu, terör örgütleri için mükemmel bir varlık alanıydı. Ortadoğu’ya istikrar ve güçlü bir otorite hakim olursa, terör örgütleri kendilerine yaşam alanı bulamayacaklar ve kısa zamanda kaybolup gideceklerdir.
Avrupa insanı için, Ortadoğu kaynaklı terörden kalıcı olarak kurtulmanın tek yolu; Ortadoğu’da istikrarın temin edilmesi ve güçlü bir otoritenin kurulmasıdır. Bu da; ancak Ortadoğu devletlerinin bir araya getirilmesiyle mümkün olabilir. Çünkü; Ortadoğu’da bölünmüşlük ve parçalanmışlık devam ettiği sürece istikrarın kurulması mümkün değildir. Ortadoğu’da bir birlik kurulup; Ortadoğu, tek ve güçlü bir otoritenin hakimiyeti altına alınırsa, terör bir daha bu topraklarda kendisine yaşam alanı bulamaz. Böylelikle hem Ortadoğu terör belasından kurtulur, hem de Avrupa terör korkusuyla yaşamak zorunda kalmaz.
Ortadoğu’daki iç karışıklar ve savaşlar sürdüğü müddetçe, insanlar buradan kaçmaya devam edecektir. Bu da her zaman için Avrupa’ya bir mülteci akını olacağı anlamına gelir. Ne zaman ki Ortadoğu’da akan gözyaşı ve kan diner, o zaman insanlar vatanlarını terk etmekten vazgeçerler. Avrupa da nispeten rahatlamış olur. Ortadoğu’da akan gözyaşı ve kan; ancak burada güçlü bir otorite altında tüm devletlerin bir araya gelmesiyle, durdurabilir. Kendi içinde bölük pörçük olmuş bir Ortadoğu’ya barış ve huzur hiçbir zaman gelmez. Dışarıdan yapılan müdahaleler de hiçbir zaman için gerçek bir çözüm oluşturmaz. Ortadoğu, kendi sorununu kendisi çözecektir. Bu da; ancak Ortadoğu devletlerinin birleşmesiyle mümkün olabilir.
Avrupalı siyasetçiler ve devlet adamları, Ortadoğu’nun mevcut durumunu tasvip ediyor olabilirler. Ortadoğu’da irili ufaklı birçok devletin birbirine düşmanlık etmesine çanak tutuyor da olabilirler. Hatta Ortadoğu’daki iç savaşları dolaylı yollardan destekliyor da olabilirler. Bunları yaparken, kendi ulusal siyasi çıkarlarını koruduklarını düşünebilirler. Ortadoğu’daki istikrarsızlık ve otorite boşluğunun, politik açıdan ülkelerinin menfaatine olduğu kanaatini de taşıyor olabilirler. Ortadoğu devletlerinin birleşmeleri durumunda, Avrupa için bir tehdit oluşturacağı düşüncesine de sahip olabilirler. Lakin Avrupa insanı böyle düşünmüyor. Bu düşünceler; siyasetçilerin ve devlet adamlarının, politik yanılgılarından ve çarpık zihniyetlerinden başka bir şey değil. Şahsi ihtiraslarının pençesindeki politikacıların basiretsiz fikirleri bunlar…
Avrupa insanı, Ortadoğu’da savaşların ve terörizmin bitmesini istiyor. Avrupa insanı, birbirine düşman ülkeler yerine, birbirine dost ülkeler görmek istiyor Ortadoğu’da. İnsan hakları ve demokrasinin hakim olduğu, vatandaşlarının insanca yaşayabildiği ülkeler görmek istiyor Ortadoğu’da. Gözyaşı ve kanın akmadığı, barışın ve huzurun egemen olduğu, can ve mal güvenliğinin olduğu ülkeler görmek istiyor Ortadoğu’da…
Avrupa insanının, Ortadoğu için istediği bu şeyler tabiî ki olabilir. Bunun için gereken ilk ve en önemli şey; Ortadoğu’nun birleşmesi. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Bu nedenle; Avrupa insanı da Ortadoğu’nun birleşmesini istiyor. Ortadoğu devletleri birleşsin ki; kendi sorunlarını çözsün ve halkını barış ve huzur içinde yaşatsın…