Olan Şeyler Üzerinden Değil, Olması Gereken Şeyler Üzerinden Çözüm Üretmeliyiz

 

 

Ortadoğu’da kesin ve kalıcı bir çözüm için; “olan”dan değil, “olması gereken”den yola çıkılarak çözüm üretilmelidir. Çünkü; Ortadoğu’da bugün olan şeyler, çok önceden küresel güçler tarafından zemini hazırlanmış, planı programı yapılmış şeylerdir. Zaten planlanmış ve programlanmış şeyler üzerinde, bizim bir tasarrufumuzun olması beklenemez. Burada, belki en fazla yapabileceğimiz şey, günü kurtarmak için yapacağımız birkaç hamledir ki; bunu bile başarabilmemiz çok zordur. Velev ki günü kurtaracak birkaç hamle yaptık, gerisi ne olacaktır. Küresel güçlerin planları, belki birkaç hafta, en fazla birkaç ay gecikmeyle yine devreye girecektir.
Mevcut Ortadoğu, bizim Ortadoğu’muz değildir. Bu, küresel güçlerin Ortadoğu’sudur. Mevcut Ortadoğu’ya ne yaparsak yapalım, gözyaşı ve kan akmaya devam edecektir. Çünkü; mevcut Ortadoğu’yu dizayn edenler, yani küresel güçler, Ortadoğu’yu parçalanmışlık, bölünmüşlük üzerine; istikrarsızlıklaştırma, otoritesizleştirme ve çatışma temelinde inşa etmişlerdir. Şu anki durum itibariyle Ortadoğu’da hayat, inşa ediliş amacına uygun şekilde cereyan ediyor. Küresel güçlerin, yüzyıl öncesinden, hatta daha da evvelinden yazmış olduğu senaryo, aynen yaşanıyor  Ortadoğu’da. Her şey onların kontrolünde ve onların güdümünde. Sahne onların, başrol onların…
Küresel güçlerin, Ortadoğu’yu bu hale getirmeleri kolay olmadı. Son bir kaç yüzyıldır nakış gibi işlediler kendi Ortadoğu stratejilerini. Çok uzun vadeli planlar yaptılar ve çok iyi taktikler belirlediler ve en sonunda muradlarına erdiler. Birinci Dünya Savaşı’na kadar, Osmanlı hakimiyeti zayıflamış olsa da, her şeye rağmen Ortadoğu’da en önemli güç olarak varlığını sürdürüyordu. Osmanlı zayıfladıkça, küresel güçler Ortadoğu’da güçlendi. Günden güne tesir alanlarını genişlettiler ve nihayet tüm Ortadoğu, küresel güçlerin oyuncağı haline geldi.
Ortadoğu, kendiliğinden, olayların doğal akışı sonucunda bu hale gelmiş değil. Ortadoğu’nun bu hale gelmesi, çok büyük bir stratejinin ürünü. Küresel güçler, Ortadoğu’yu rastgele, bir anda, sürpriz bir şekilde bu hale getirmediler. Büyük bir ustalıkla tasarladıkları uzunca bir süreci, yine büyük bir ustalıkla kurguladıkları olaylar zinciriyle tatbik ettiler Ortadoğu’ya. 
Küresel güçlerin, yüzyıl öncesinden Ortadoğu için geliştirdikleri stratejinin ilk hedefi, Ortadoğu’da otoriteyi yok etmekti. Bunun için de planladıkları ilk hamle, Osmanlı Devleti’nin ortadan kaldırılmasıydı. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, Osmanlı Devleti yıkılınca, Ortadoğu otoriteden yoksun kaldı. Otoritenin olmadığı bu coğrafyada, küresel güçler artık istedikleri her şeyi yapabilirlerdi.
Küresel güçlerin ikinci hedefi, burada kendi otoritelerini hakim kılmak değildi. Ortadoğu’yu kendi topraklarına katıp, bayraklarını buraya dikmek değildi. İkinci hedef, Ortadoğu’yu parçalamaktı. Bunun için yaptıkları ilk hamle; Ortadoğu’da irili ufaklı birçok yeni devletler kurmak oldu. Yeni devletlerin kurulması çok önemli bir adımdı. Çünkü bölünmüş bir Ortadoğu, küresel güçlerin üçüncü hedeflerini gerçekleştirmek için hayati öneme sahipti.
Küresel güçlerin üçüncü ve son hedefi, Ortadoğu’yu istikrarsızlaştırmaktı. Yani Ortadoğu’da her zaman bir kaos olmalıydı. Ortadoğu devletleri, sürekli birbirlerine düşmanlık etmeli, birbirlerine saldırmalı, daima birbirlerinin kuyusunu kazmalıydı. Sadece devletler değil, Ortadoğu halkları da birbirlerine düşman edilmeliydi, aralarına kin ve nefret tohumları ekilmeli, yüzyıllardır birlikte yaşayan insanlar birbirlerinden ayrıştırılmalıydı. Hepsi yapıldı. İstikrarsızlaştırılan Ortadoğu’da gözyaşı ve kan hep aktı, hiç dinmedi.
Ortadoğu devletleri, sürekli birbirleriyle uğraşarak, her zaman zayıf kalmalı, hiçbir zaman güçlenememeliydiler. Böylelikle küresel güçler, Ortadoğu’da istedikleri gibi at koşturabilir, her dediklerini yaptırabilirlerdi. Kuklalaştırılmış yönetimlerin iş başında olduğu Ortadoğu devletleri, küresel güçler için ideal bir Ortadoğu coğrafyası oluşturuyordu.
Birkaç istisnayı hariç tutarsak, Ortadoğu’daki tablo aynen küresel güçlerin istediği gibi şekillenmişti. Yüzyıllık plan tutmuştu. Ve eğer müdahale edilmezse, bu plan daha kaç yüzyıl yürürlükte kalır, Ortadoğu’da daha ne kadar çok gözyaşı ve kan dökülür kimse tahmin bile edemezdi.
Yüzyıllık bir planı bozmak; ancak yüzyıllık bir planla mümkün olabilir. Küresel güçler, Ortadoğu’yu nasıl ki yüzyıllık bir planla gözyaşı ve kan gölüne çevirdiyse, biz de ancak yüzyıllık bir planla Ortadoğu’ya barışı, huzuru ve refahı getirebiliriz. Büyük düşünmeli, uzun vadeli planlar yapmalıyız. Geliştireceğimiz stratejiler, zihinlerimizi zorlamalı, ufkumuzu genişletmeli; birkaç nesli aşan uzun soluklu fikirler olmalı. Aksi takdirde; kısır ve dar görüşlü, geleceği şekillendirmek yerine, günü kurtarmaya yönelik olarak atılacak adımlarla hiçbir yere varmamız mümkün değildir. Sadece bugünü tahlil eden; ancak yarına ışık tutmayan ve bizi geleceğe taşımayan sığ görüşler ve derinliği olmayan düşünceler, Ortadoğu’ya güzel günleri geri getiremez.
Küresel güçler, kendilerinin yaptığı gibi, bizim de yüzyıllık planlar yapmamızı istemiyor. Bizi, kısa vadeli planlar yapmaya yönlendiriyorlar. Günlük olayların karmaşasında, yaşanan kaosun içinde çırpınırken, günlük çözümlemeler yaparak zamanımızı geçirmemizi istiyorlar. Büyük tabloyu görmemizden korkuyorlar. Çünkü; büyük tabloyu gördüğümüzde, artık kirli oyunlarını sürdüremeyeceklerini biliyorlar.
Bunun içindir ki biz, Ortadoğu’da çözümü; hali hazırda olan şeylerden yola çıkarak değil; olması gereken şeylerden yola çıkarak üreteceğiz. Ortadoğu’da olması gereken şey; Ortadoğu’nun birleşmesidir. Ortadoğu birleştiğinde; Ortadoğu’ya kesin ve kalıcı olarak çözüm üretilmiş olacaktır. Ortadoğu’nun birleşmesi, öyle hemen yarın olacak bir şey değildir. Çok uzun soluklu bir süreç gerekmektedir. Belki de birkaç neslin geçmesini gerektirecek bir zaman dilimine ihtiyaç vardır. Uzun zaman alsa da kesin ve kalıcı çözümün ancak bu şekilde sağlanabileceği bilincinin akıllara yerleşmesi çok önemlidir.
Önce inanmak gerekir. İnanmazsak sonuca ulaşamayız. Eğer inanırsak, Allah’ın izniyle muhakkak başarırız. Eğer gerçekten istersek, Ortadoğu birleşir. Ortadoğulu olup da “Ortadoğu birleşmez” diyenler, Ortadoğu’nun birleşmesini istemeyenler, ya küresel güçlerin maşasıdır ya da küresel güçler tarafından beyni yıkanmış insanlardır.“Ortadoğu birleşsin” deyince, hemen yarın Ortadoğu’nun birleşmeyeceğini tabiî ki hepimiz biliyoruz. Uzun yıllar sürecek, çok meşakkatli bir süreci göze almadan birleşmenin gerçekleşmeyeceği herkesin malumudur. Ortadoğu’nun, asla birleşmeyeceğini kimse söyleyemez. Birleşme için gerekli çalışmalar yapılırsa, uzun zaman alsa da Allah’ın izniyle sonunda Ortadoğu muhakkak birleşecektir.
Ortadoğu’nun birleşmesi için yapılacak ilk şey; Ortadoğu’nun birleşebileceği fikrini yaymaktır. Ortadoğu insanının, birleşme fikrine kendini alıştırması gerekmektedir. Birleşme fikrinin insanlar tarafından tartışılması; hem olumlu yanlarının, hem de olumsuz yanlarının konuşulması gerekmektedir. Birleşme hususunda toplumun zihinsel altyapısının oluşması çok önemlidir.
Ortadoğu’nun birleşebileceği algısı, toplumda oluşmaya başladıktan sonra yapılacak ikinci şey ise; “Birleşik Ortadoğu” modelinin ortaya konulmasıdır. Birleşmenin nasıl olacağı, nasıl bir sistem kurgulanacağı, sistemin nasıl işleyeceği, sonuçlarının neler olacağı ve benzeri her konunun açıkça meydana çıkarılarak, “Birleşik Ortadoğu” modellerinin alternatifleri ile birlikte masaya yatırılması gerekmektedir. Yapılan modellemeler neticesinde; insanların kafasındaki tüm soruların cevaplanması ve zihinlerdeki tüm kuşkuların giderilmesi büyük önem arz etmektedir. Çünkü; birleşme fikrinin, Ortadoğu için tek kesin ve kalıcı çözüm olduğu; istendiğinde “Birleşik Ortadoğu”yu inşa etmenin çok da zor olmadığı ve birleşmeden sonra gerçekten barış, huzur ve refahın yaşanabileceğine Ortadoğu insanı inandırılmalıdır. Ortadoğu’yu birleştirecek son hamle; tavandan veya tabandan gelecek kuvvetli bir birleşme iradesinin oluşmasıdır. Yani; ya siyasetçiler ve devlet adamları, ülkeleri adına bu işin öncülüğünü yapacaklar ya da halk, devlet yöneticilerine yapacakları baskı ile ülkelerini birleşmeye zorlayacaklardır. Birleşik Ortadoğu’ya inanan ve birleşmenin içinde yer almak isteyen siyasetçiler ve devlet adamları, ülkelerini birleşme yoluna sevk ederek süreci hızlandırmış olacaklardır. Siyasetçilerin ve devlet adamlarının birleşmeye taraftar olmaması ve bu işe soğuk bakması, bu ülkelerin Birleşik Ortadoğu’ya dahil olmasını geciktirecektir. Bu durum uzun ve sancılı bir süreci beraberinde getirebilecektir. Ancak, eğer halk gerçekten Birleşik Ortadoğu’ya inandıysa ve birleşmeyi arzuluyorsa, uzun vadede siyasetçiler ve devlet adamları da halkın sesine kulak vermek zorunda kalacak ve akabinde Birleşik Ortadoğu’ya daha sıcak bakmaya başlayacaklardır. Ve nihayetinde, ülkelerini Birleşik Ortadoğu’ya dahil etmeye mecbur kalacaklardır.
Sonuç itibariyle şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki; eğer bizler, Ortadoğu’yu yeniden dizayn edebilirsek ve Birleşik Ortadoğu’yu kurabilirsek, işte o zaman Ortadoğu’da akan gözyaşı ve kanı durdurabiliriz. Aksi takdirde, küresel güçlerin dizayn ettiği Ortadoğu’da gözyaşı ve kan her zaman akmaya devam edecektir.