Ortadoğu Halkları Birbirlerini Yönetmemeli; Hukuk, Tüm Ortadoğu Halklarını Yönetmeli

 

 

Ortadoğu coğrafyasında, çok hızlı bir bölünme ve parçalanma yaşanıyor. Şu an için, sadece iç savaşın sürdüğü ülkelerde gördüğümüz ayrışmalar, yakın bir gelecekte Ortadoğu’nun diğer ülkelerinde de yaşanmaya başlanacak. Eğer Ortadoğu’nun geneli için bir önlem alınmaz ise önümüzdeki yıllarda, Ortadoğu’da çok sayıda küçük küçük yeni devletçikler göreceğiz.
Bugün için 15 olan Ortadoğu devleti sayısı, önümüzdeki yıllarda kaça çıkacak acaba? Eğer bölünme ve parçalanma süreci bugünkü hızla giderse, kısa bir zaman zarfında, Ortadoğu’daki devlet sayısının, bugünkü devlet sayısının en az iki katına, belki de üç katına çıkacağını söyleyebiliriz. Bazı Ortadoğu devletlerinin ikiye, üçe; bazılarının ise dörde, beşe dahi bölünmesi mümkün. Yani, kendi içinde birbirine hasım ve düşman olan 40 tane Ortadoğu devletini karşımızda bulabiliriz yakın bir zamanda.
Küresel güçler, Ortadoğu’nun yüzyıllık formatını değiştiriyor. Bugünkü Ortadoğu, genel hatlarıyla 1. Dünya Savaşı’ndan sonra şekillenen Ortadoğu formatıydı. Bu formatta, Ortadoğu’da 15 devlet olması öngörülmüştü. Bu devletler; görünür ya da görünmez ilişkiler ağı ile küresel güçlere bağlı olacaktı, her zaman zayıf olacaktı, halk ve yönetim birbirine uzak olacaktı, kendi kültür ve medeniyetlerinden kopuk olacaktı. Ayrıca bu 15 devlet birbirlerine karşı soğuk olacak hatta mümkünse düşman olacaktı. Yüzyılın sonunda, geldiğimiz noktada, Ortadoğu tablosunun geçmişine baktığımızda, büyük ölçüde bu formatın tuttuğunu görüyoruz. Ama şimdi format yenileniyor. Küresel güçlerin Ortadoğu için yeni oluşturmak istedikleri formatta; en az 40 devlet var. Bu devletler, birbirleriyle sürekli husumet halinde olacak ve her an çatışmaya girme potansiyeli taşıyacak. Ayrıca terör örgütleri daha güçlü bir yapıya kavuşturulacak ve küçültülmüş olan bu devletlerin başına bela edilecek. Ortadoğu, içine düştüğü bu kaos ortamının içinde boğulup gidecek, kafasını bir an olsun dahi kaldırıp, “ne oluyor bana”, bile diyemeyecek.
Bu gerçekleri görmek için, allame-i cihan olmaya gerek yok. Lakin bunları söylemek için cesaretli olmaya gerek var. Önlem almak için, bu kötü gidişe bir dur demek için, çözüme yönelik bir şeyler yapmak için ise gerçekten çok daha fazla cesarete ihtiyaç var. Çünkü, küresel güçlerin hiç şakası yok. Planlarını, projelerini kimler bozmaya kalkarsa, onları hemencecik ortadan kaldırmaktan hiç çekinmezler, hatta bir an durup tereddüt dahi etmezler.
Ortadoğu insanı, neden birbirine düşmandır? Ortadoğu devletleri, neden birbirlerinin kuyusunu kazmaktadır? Aynı coğrafyayı paylaşan, geçmişleri ortak olan, benzer bir kültürü yaşayan ve medeniyet kaynakları birbirinden beslenen bu insanlar, bu devletler, neden birbirlerine karşı soğuktur, neden birbirlerine husumet duyarlar. Paylaşamadıkları şey nedir, uzlaşamadıkları konu nedir, anlaşamadıkları nokta nedir, mutabakata varamadıkları husus nedir?
Bu soruların cevabı her ne olursa olsun, getirilen açıklamalar neyi ifade ederse etsin; aslında işin özü, tek bir noktaya dayanmaktadır. Kim, kime hükmedecek? Ortadoğu’daki mezhepsel, etnik, ideolojik unsurlardan hangisi, diğerlerini yönetecek? Herkes birbiri üzerinde hakimiyet kurma çabasında. Mezhepsel ayrışmayı ön plana çıkararak, diğerlerini tahakküm altına almaya çalışan da var, etnik kimliğini ön planda tutup, diğerleri üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan da var, kendi ideolojisini yüceltip diğerlerine üstünlük sağlamaya çalışan da var. Nedir bu birbirine hükmetme çabası? Nasıl bir ihtiras bu böyle?
Bütün Ortadoğu, Sünni hâkimiyetinde mi olmalı, yoksa Şii hâkimiyetinde mi ya da daha başka bir mezhebin hâkimiyetinde mi? Neden bir mezhep, diğerleri üzerinde tahakküm kurma ihtiyacı hissediyor? Tabii Ortadoğu’da sadece İslamiyet yok. Musevilik ve Hıristiyanlık da var. Büyük çoğunluk İslam dinine mensup olduğu için, İslam mezhepleri arasındaki mücadele ön plana çıksa da, Yahudilerin zulme varan hâkimiyet kurma çalışmaları da çok önemlidir. En nihayetinde; Sünni olsun, Şii olsun, Musevi olsun, Hıristiyan olsun, hangisi olursa olsun, birbirleri üzerinde hakimiyet kurma çabası, ne kadar gereksiz ve ne kadar saçma. Birbirlerine tahakküm etme hırsıyla, birbirlerini öldürüyorlar. Sonuçta kim kime hükmediyor? Sonu boş bir çaba. Din ve mezhep taassubuyla hareket eden, gözü dönmüş bir avuç insanın ihtirasları yüzünden, milyonlarca insan gözyaşı ve kan gölünün içinde çırpınıyor. İhtiraslarının esiri olmuş bazı Ortadoğu devlet adamlarının yüzünden; aklıselimini kaybetmiş siyasetçi, aydın, sanatçı ve benzeri toplumun diğer önder kişilerinin basiretsiz hareketlerinden dolayı milyonlarca Ortadoğu insanı acı çekiyor.
Bütün Ortadoğu, Türklerin hakimiyetinde mi olmalı, yoksa Arapların hakimiyetinde mi, ya da Farslar veyahut Kürtlerin veya Yahudilerin hakimiyetinde mi olmalı? Neden bir etnik grup, diğer etnik gruplara hükmetme ihtiyacı duyar ki? Bir etnik grup, diğerlerinden daha güçlü olduğu zaman, onu yönetme hakkını da elde etmiş mi oluyor? Güce tapan, ırkçılık ve kafatasçılık gibi ilkel duygularla hareket eden siyasetçiler ve devlet yöneticileri yüzünden toplumlar birbirleriyle savaşmaya zorlanıyor. Milyonlarca insan, bir hiç uğruna can veriyor, yitip gidiyor bu dünyadan.
Oysa Ortadoğu, geniş bir coğrafya. Bu topraklarda çok sayıda zenginlik var ve herkesi doyuracak kadar da bereketli. Ortadoğu’nun kaynakları, tüm Ortadoğu insanına yeter de artar bile. Peki bu kavga niye o zaman. Ortadoğu halkları, birbirlerinin haklarına tecavüz etmeden, birbirinin canını acıtmadan, hep birlikte yaşayabilir pekala bu topraklarda. Hiç kimsenin gözyaşının akmasına ve hiç kimsenin kanının dökülmesine gerek yok.
Ortadoğu insanı, ortak akılla, kendileri için en doğru ve en güvenilir çözümü üretebilir. Birbirlerini yönetmenin peşine düşmek yerine, ortak akıl sayesinde oluşturacakları hukuk çerçevesinde; barış, huzur ve refah içinde hep birlikte yaşayabilirler. Esas olan hukukun üstünlüğüdür. Tüm Ortadoğu halkları ve devletleri, hukukun üstünlüğüne inanırlarsa ve hukuku ölçü olarak kabul ederlerse, aralarında bir sorun kalmayacaktır.
Hak ve Adaletin temel alındığı, her aşamasında Hak ve Adaletin gözetildiği, iyi niyetli ve samimi bir anlayışla oluşturulacak hukuk normları, tüm Ortadoğu insanının vicdanını rahatlatacaktır. Ortak akılla yapılacak bu kanunlar, herkes tarafından kabul görecektir. Tüm Ortadoğu’yu yönetmek için kullanılacak olan bu kanunlar, tüm Ortadoğu insanının ortak aklı ile Hak ve Adalet esaslarına göre hazırlandığı takdirde, meydana gelecek hukuk normlarını herkes benimseyecek ve içselleştirecektir. Hukukun üstünlüğüne inanarak ve ortak aklın ortaya koyduğu kanunları esas alarak Ortadoğu’yu yönetecek olan devlet adamları, Ortadoğu’ya her daim Hak ve Adaleti hakim kılacaklardır. Böyle bir sistem geliştirildiği ve uygulamaya konulduğu takdirde, yönetenin hangi etnik ve dinsel kimliğe mensup olduğu ve yine yönetilenin hangi etnik ve dinsel kimliğe mensup olduğunun hiçbir önemi yoktur. Çünkü bu sistemde; etnik ve dinsel kimlikler, insanları ve devletleri yönetmiyor; bilakis ortak aklın ürünü olan hukuk, herkesi yönetmiş oluyor. Ortadoğu’ya Hak ve Adalet hakim oluyor. İnsanların, halkların veya devletlerin birbirleri ile savaşması için bir sebep kalmıyor ortada.
Hak ve Adalet temelinde, ortak akıl oluşturmak zor bir şey değildir. Çünkü; her insanın özünde ve ruhunda zaten var olan bir şeyi harekete geçirmek yeterli olacaktır. Önemli olan, Ortadoğu insanını bir araya getirebilmektir. Birleşik Ortadoğu, ortak aklın emrettiği, Hak ve Adaletin gerektirdiği bir sonuçtur zaten. Bu bağlamda oluşturulacak Birleşik Ortadoğu, herkesin özlemini duyduğu bir idealin gerçekleşmesidir ki; sadece Ortadoğu’nun değil, tüm Dünya’nın Birleşik Ortadoğu’ya çok acil ihtiyacı vardır.