İslam İç Savaşı

 

 

Yeryüzünde büyük bir zulüm var. Dünyanın değişik noktalarında, değişik sebeplerden ötürü, değişik şekillerde zulümler yapılıyor insanlara. Kimi yerde savaş var, kimi yerde iç karışıklık var, kimi yerde terörizm var, kimi yerde diktatörlük var, kimi yerde açlık var, kim yerde yokluk ve sefalet var, kimi yerde bilmem ne bela var. Her ne olursa olsun, zulmün olduğu her yerde, gözyaşı var, kan var. Ölümün sıradanlaştığı bazı coğrafyalarda, insanlık şeref ve haysiyetinin ayaklar altına alındığı bazı topraklarda, çaresizlik öylesine işlemiş ki insanların ruhuna, hayat adeta zindan olmuş buralarda yaşayanlara.
Küresel güçler, yeryüzünde barışı ve huzuru sağlamak yerine; savaşı, iç karışıklıkları, baskıyı, diktatörlüğü, açlığı, yokluğu ve sefaleti yaymaktadır. Dünya’da Hak ve Adaleti hakim kılacak, yeryüzünde sadece insanlara değil, tüm canlılara hakkaniyetle muamele edecek, iyiliği esas alan güçlü ve büyük devletler olmadığı için, küresel güçlerin insafına terk edilmiş olan insanoğlu, ne yazık ki 21. yüzyılda büyük bir hüsran ve hayal kırıklığı yaşamaktadır. Teknolojide, insan haklarında ve medeniyet anlayışında büyük bir ilerlemenin yaşandığı günümüz dünyasında, hala gözyaşı ve kanın akması, hiçbir mantıklı gerekçeye dayandırılamayacak kadar saçma bir durumdur.
Küresel güçler, sadece kendi hak ve menfaatleri çerçevesinde hareket etmekte, Dünya’ya bu anlayışla yön vermeye çalışmaktadırlar. Kendi çıkarları doğrultusunda politikalar üretmekte, yeryüzünde sadece kendileri için barış, huzur ve refahı temin etmeye gayret göstermektedirler. Kendi çıkarları için dünyanın belli yerlerinde barış ve huzuru gözetirken, çıkarlarına uymayan yerleri yangın yerine çevirebilmektedirler. Kendilerinden başka hiç kimseye değer vermeyen ve önemsemeyen küresel güçler, yeryüzünü kana bulamaktan hiç çekinmemektedirler.
Aslında küresel güçlerin anlamadığı, çok önemli bir husus var. Onlar, bu dünyada tek başlarına mutlu ve huzurlu olabileceklerini sanıyorlar. Oysa ki; çok büyük bir yanılgı içerisindeler. Gerçek huzurun ve mutluluğun, dünyadaki tüm insanların mutluluğundan ve huzurundan geçtiği gerçeğini anlamaktan acizler. Ve yeryüzü, tüm insanlara mutluluk ve huzur verebilecek kadar büyük bir kapasiteye sahiptir. Lakin küresel güçlerin gözleri, bunu göremeyecek kadar körelmiş ve zihinleri, bunu idrak edemeyecek kadar bulanıklaşmıştır.
Dünyada, Müslümanlar üzerinde birçok oyunlar oynanıyor. Müslümanların kanının su gibi aktığı ve yine Müslümanların ezilip sömürüldüğü bu oyunların, ne yazık ki ardı arkası kesilmiyor. Bu oyunların biri bitiyor, biri başlıyor. Son birkaç yüzyıldır Müslümanlar hiç rahat yüzü görmedi. Ölüm, açlık, yokluk, sefalet ve daha aklınıza gelen gelmeyen bir sürü olumsuzluk Müslümanların yakasını hiç bırakmadı.
Müslüman ülkeler, geçmiş dönemlerde işgal edildi. İşgale direnen Müslüman ülkeler, yıllarca cephelerde savaştılar. Bu süreçte hem işgalci devletlerden hem de Müslümanlardan milyonlarca insanın kanı döküldü. Uzun yıllar süren bu savaşlarda, her iki taraf da çok büyük kayıplar verdi. Siyasetçilerin ihtirasları yüzünden, birbirleri ile hiçbir anlaşmazlığı olmayan, cephede birbirlerine silah doğrultmaktan başka, karşı karşıya gelmeleri için hiçbir sebep olmayan milyonlarca insan birbirini öldürdü. Artık işgaller bitti. Müslümanlar için sözüm ona bir sürü devlet kuruldu. Çoğunun sınırını küresel güçler tarafından cetvelle çizildi. Devletlerin karşılıklı savaşları sona erdi; ama İslam coğrafyasında kan akmaya devam etti.
Küresel güçler, artık taktik değiştirdi. 21. yüzyılda Müslüman ülkeleri, geçmişe oranla çok daha farklı bir atmosfer bekliyor. Buna göre; küresel güçler, artık Müslüman ülkeleri işgal etmeyecek. İşgal etmek, hem maliyetli bir iş, hem de kendi insanlarının da kanı akıyor. Müslümanların kanını dökmenin daha kolay bir yolu var. Müslüman ülkeleri istikrarsızlaştırmak, devlet otoritesini yok etmek ve bunun sonucunda, Müslüman ülkeleri iç karışıklıklara sürüklemek. Daha sonrasında iç karışıklıkları körükleyip büyüterek, iç savaşlara dönüştürmek. Böylelikle küresel güçler, çok az bir zahmetle çok büyük sonuçlar elde edebiliyorlar. Müslüman ülkeler de bu oyuna hemen geliveriyor.
Aslında bir ülkede iç savaş çıkarmak öyle basit bir şey değildir. Eğer bir devlet, sağlam temeller üzerine kurulmuş ise ve kendi ayakları üzerinde durabilecek bir güce sahipse, böyle bir ülkede iç karışıklık çıkarmak kolay iş değildir. Zoraki olarak iç karışıklık çıkarılabilse dahi, bunu iç savaşa dönüştürmek mümkün değildir. İç savaş; devlet yapısı oturmamış, toplumsal yapısı kırılgan, yönetim zafiyeti olan ülkelerde çok rahat ortaya çıkabiliyor. Dünya’da birçok ülke bu özelliklere sahip olmasına rağmen, her yapısal bozukluğu olan devlette iç savaş çıkmamaktadır. Çünkü ülkelerin yapısal bozuklukları, orada illaki bir iç savaş çıkacağı anlamına gelmez. İç savaş çıkması için, ülke içinden ve ülke dışından bu doğrultuda yoğun bir çalışma yapılması gerekmektedir. Böyle yoğun bir çalışmanın, her ülke için yapılması olası değildir. Ancak Müslüman ülkeler söz konusu olduğu zaman, küresel güçler iç savaş çıkarmak için yoğun bir çalışma içine girmektedirler. Öyle ki, devlet mekanizması Müslüman ülkelerden çok daha bozuk, toplumsal yapısı Müslüman ülkelerden çok daha kırılgan ve yine yönetim zafiyeti Müslüman ülkelerden çok daha ileri derecede olan birçok ülkede iç karışıklık görülmezken ve iç savaş ihtimali dahi konuşulmazken; tüm Müslüman ülkelerde neden iç savaş çıkmıyor diye küresel güçleri dert tutmaktadır.
Küresel güçler, İslam Dünyası üzerindeki stratejilerini, iç savaş çıkartma politikası üzerine kurgulamaktadırlar. Önce en zayıf gördükleri Müslüman ülkelerden başlayarak, daha sonra da diğerlerine sıçramasını sağlayarak iç savaşı Müslüman ülkeler arasında yaymak istiyorlar. Aynı zamanda iç savaşların, ağırlıklı olarak Ortadoğu’da tezgahlanıp daha sonra diğer İslam coğrafyalarına transfer edilmesi öngörülmekte. Günümüz İslam Dünyası göz önüne alındığında, hayata geçirilmesi çok da zor olmayan bir proje.
Şu an İslam Dünyasına bakıldığında, bu hazin tablo ne yazık ki çok açık bir şekilde görülüyor. Irak, Suriye, Libya ve Yemen’de iç savaş var. Bu ülkelere her an yenileri eklenebilir. Müslüman ülkeler, teker teker iç savaşa sürüklenmek isteniyor. İslam dünyasında genel bir kaos havası hakim olmaya başladı. İç savaşın yaşandığı Müslüman ülke sayısı zamanla o kadar çok artacak ki, en nihayetinde ortaya bir “İslam İç Savaşı” çıkacak. Ve hiçbir Müslüman ülke bu savaştan kaçamayacaktır. İslam İç Savaşı, dev bir girdap halini alacak ve tüm Müslüman ülkeleri istisnasız içine çekecektir.
İslam İç Savaşı, Müslüman ülkelerde büyük bir yıkıma yol açacak, milyonlarca Müslüman hayatını kaybedecektir. Bunların müsebbibi olan küresel güçler ise; ne maddi olarak ne de insan hayatı olarak hiçbir kayba uğramadan, İslam Dünyasını istediği gibi dizayn etmiş olacaklardır. Müslümanları, içine düşecekleri bu hazin durumdan; yine Müslümanların kendisi kurtarabilecektir. Bunun için yapılması gereken yegane şey, birlik olmak, birleşmek, tek yürek olmaktır. Bölünmenin, parçalanmanın önüne geçmeden, fitneyi ortadan kaldırmadan, ayrışmayı sona erdirmeden İslam İç Savaşı’nı önlemenin imkanı yoktur.
İslam İç Savaşı’nda Ortadoğu, ne yazık ki iç savaşların en kanlı yaşanacağı yer konumunda olacaktır. Bugün için Suriye ve Irak’ta bunu çok yakından müşahede etmekteyiz. Eğer önlem alınmazsa Ortadoğu’nun tümü yakın bir gelecekte top yekun iç savaşa sürüklenecektir. Buna dur demek; ancak Ortadoğu ülkelerinin güç birliği yapmasıyla mümkün olabilir. Bir araya gelen, birlik olan, birleşen bir Ortadoğu; küresel güçlerin oyunlarını bozacak, planlarını boşa çıkaracaktır. İşte “Birleşik Ortadoğu” bunun için var. Ortadoğu’da oluşturulacak güç birliği, önce Ortadoğu’ya barışı, huzuru ve refahı getirecek; sonrasında tüm yeryüzünde barışı, huzuru ve refahı tesis edecektir.